bütün bu zaman süresince alternatif eğitim bizim için montessori okulları hakkındaki araştırmalarımızdan ibaretti. bu dönemde almila (3-5 yaşları arasında iken) yaklaşık iki buçuk sene boyunca yarım zamanlı bir montessori okuluna devam etmişti ( günde iki buçuk saat). her şey kağıt üzerinde mükemmel görünmesine rağmen pratikte uygulamalar bize aynı hisleri vermiyordu. ilk uyanışım çok değer verdiğim bir arkadaşımın almila nın okulunda yaptığı gözlemleri paylaşmasıyla başladı. bana okulda montessori felsefesinin çok disiplinle uygulandığından, çocuklara serbest bir oyun zamanı hiç bırakılmadığından ve çocukların özgürce hareket edemediğinden bahsediyordu. maalesef o günlerde alternatif eğitimi en iyi uygulayan sistemlerden biri olduğuna inandığım montessori’ye eleştirel bir gözle bakmak istemiyordum. zaten konumuz montessori felsefesinden ziyade onun uygulanmasıyla ilgiliydi. acikcasi başka alternatifimiz de yoktu. almila okula başlamadan önce, belki en az 10-15 okul gezmiş ve kendi kriterlerimizde onun gidebileceği en iyi okula karar vermiştik. herşeyden önemlisi almila okula büyük bir heyecan ve istekle gidiyordu. dolayısıyla okulu sorgulamamızı veya değistirmemizi gerektirecek önemli bir sebep göremiyorduk.
arkadaşımla sohbetlerimiz esnasında bir defa bana senin yerinde olsam almila yı o okuldan bir an önce alırdım demişti. ben kendi savunmamı yaparak konuyu kapatmıştım kapatmasına ama içim içimi kemirmeye başlamıştı. zamanla okulda öğretmenlerin tavırlarına daha çok dikkat etmiş , almila nın ağzından çıkan her şeyi pür dikkat dinler olmuştum. o gune kadar mükemmeli ve en iyisini bulma arayışım annelik içgüdülerimi de ikinci plana atmıştı.
ebeveynlerin çocuklarına “en iyiyi” verme gayretlerinin, aslında gözlerimizi nasıl da kör eden, ve var olanı algılamamızı geciktiren bir saplantıya dönüşebilme potansiyeli içerdiğini maalesef çok sonraları farkedecektim. “en iyiyi” vermek ve buna inanmak demek çocuğumuzla olan bütün iletişim kanallarımızı kapatabilme riskini içeren, ince bir ipin üzerinde akrobasi yapmaya benziyordu. zamanla çocuklarımıza, bizim algılarımızla oluşturduğumuz iyileri verme sevdamızdan vazgeçmeyi de öğrenecektik.
evet verdiğimiz karar yanlıştı ve bunun çok geç farkına varmıştık. almila beş yaşında matematikten nefret ediyorum demeye başlamış, okulda okuma konusunda nasıl baskı yaptıklarını fısıldar olmuş, o minicik yüreğine ağır gelen düşünme köşelerini uzun uzun deneyim etmişti. zamanla görmek istemediğimiz her şeyi biraz deşerek görmeye başlamıştık. eğitim konusunu işte tam da bu zamanlar iyice sorgular olmuştum. okulda o dönemde yaşadığımız burada detaylarını anlatmayacağım bir olay bizim montessoriye veda edişimizi de hızlandırdı.
almila o senenin yaz ayında beş yaşını tamamlayıp altı yaşından gün alacağı için birinci sınıfa başlaması gerekiyordu. almila hazır mıydı; bunu bilmiyorum. ama biz anne baba olarak çocuğumuzu zor bela farkederek kurtardığımız bir sistemden tekrar başka bir sisteme hediye etmeye henüz hazır değildik. bir önceki sene eğitim yönetimi bölümünden aldığım doktora dersimde devlet okullarının içinde bulunduğu çıkmazları uzun uzun tartışmış ve çıplak gözle dışarıdan asla farkına varamayacağım ayrıntıları çok değerli bir profesörden dinleme ayrıcalığına sahip olmuştum.
bu dönemde en çok kafa yorduğum konulardan biri “accountability” konusuydu. amerika da bush yönetimiyle uygulamaya geçilen, “hiç bir çocuk arkada kalmasın” ( no child left behind) yasasıyla okulların üzerine kurulan “denetim mekanizmaları” nın, yine çocuklar ve okul üzerinde yarattığı psikolojik etkileri; aldığım ders boyunca farklı kaynaklardan okuma ve düşünme fırsatı bulmuştum. okulların belli bir başarı seviyesinde olduklarını ispatlamaları için, çocuklar ilkokul birinci sınıftan itibaren eyalet çapında genel sınavlara tabii tutuluyorlardı. çocukların okuma ve matematik alanlarındaki başarı veya başarısızlığının, o okulun kapanmasına gerekçe gösterilmesine kadar ağır sonuçları olabiliyordu. bu da hem öğretmenleri hem de okul yönetimlerini büyük bir baskı altına alıyordu. dolayısıyla çocukların okuldaki öğretim zamanları da eyaletlerin uyguladığı sınavlardaki konu başlıklarına endekslenmiş oluyordu. bunlar benim alternatif eğitim konusunda okurken öğrendiğim; çocuğun bireysel yeteneklerini ön plana çıkarmak, özgür düşünme becerilerini geliştirmesini sağlamak, kendi ilgi alanlarını keşfetmesi için ön ayak olmak gibi idealleri, devlet okullarının gerçekleştirme potansiyelini de elimine etmiş oluyordu.
benim aradığım ise özgür, yenilikçi ve cocugun ilgisine odakli bir eğitim ve öğretim anlayışıydı.
yine aynı dönemde denk geldiğim ve beni etkileyen bir kitaptan burada bahsetmeden geçemeyeceğim. kitabın ismi Alfie Kohn un yazdığı “Punished by Rewards” (Ödüllerle Cezalandırmak) di. bu kitabı satır satır okumadığımı itiraf etmek zorundayım; fakat kitabın verdiği ana fikir üzerine çok uzun süre araştırmalar yapmış ve bu araştırmalarım, eğitimden beklentilerimi de farklı bir noktaya taşımıştı. geldiğim noktada çocukların içsel motivasyonla öğrenmelerinin önündeki en büyük tehlikenin; öğrenme fiilinin not’ lar, karne’ler veya sözel olarak (aferin, harika, müthiş vs gibi ) değerlendirilmesi olduğunu düşünmeye başlamıştım. dış motivasyon dediğimiz bu sürekli değerlendirme durumu, çocuğun özünde var olan içsel motivasyonla öğrenme yetisini de yavaş yavaş köreltiyordu. ve bu durum zaman içerisinde çocukları, ebeveyn ve öğretmeni memnun etme ve daha da vahimi, sınıf arkadaşlarıyla bir yarış içine girme zorunluluğunun içine sürüklüyordu. ortaya çıkan ise sürekli bir tedirginlik haliydi. gercek öğrenmenin bu şekilde olamayacagina dair olan inancım iyice derinleşmişti.
evet, benim aradığım alternatifin içinde not ve değerlendirme ve aferin ler de olmamalıydı.
Bir solukta okudum ve sizin yasadiklariniza benzer bizde yasadik. Birinci sinifi bitirdi Zülal bu sene ve okulu hic sevmiyor. Bu sene okuma uzerene yoğunlaştılar surekli okuma Listesi yarışları. Cok sinir oluyordum amac anlayarak severek okumaktan cikip listeyi bitirmek yaris yapmak olmustu. Zülalle surekli eğer okumak istiyorsan oku kizim okumak icin okuma desemde siniftaki o yaris carkina girmisti. Neyse ki suanda tatilde kendi istegine zevkine gore kitaplari mudahalesiz okuyor. Okul Zülal i stresli ve gergin yapti cocugumu taniyamaz oldum. Tatille birlikte normale donmeye basladi ama ara ara yine oluyor. Cok üzülüyorum. Seneye ise arabistanda cift dilli ingilizce arapca olan bir okula yazdirmayi düşünüyor babasi. Ve biraz ingilizce bilgisinin yaninda arapca hic bilmiyor. Ona böyle bir okula gidebileceginden bahsettik kabul etmiyor. Oradaki okul sistemleri nasil onu da bilmiyorum.Bizi cok sancili bir surec bekliyor sanirim. Insaallah en hafif bir sekilde atlatiriz.
sevgili Nurhan, çocuklarımız değişime bizden çok daha hızlı adapte olabiliyorlar. önemli olan Zülal le aranızdaki ilişkinin güven üzerine kurulmuş olması. sizinle gelip konuşabiliyor, okulda yaşadıklarını anlatabiliyorsa, bunu onun duygu dünyasını anlamak için bir fırsat olarak görebilirsiniz. lakin, eğer adapte olmakta zorluk çekerse anne baba olarak tavrınız ne olacak? bence üzerinde düşünmeniz gereken konu bu. açıkcası ben erken yaşlarda dil eğitimini destekliyorum. eğer okulun tutumu esnek ise, ve dil eğitimini konuşarak pratik edeceklerse, Zülal çok sevebilir gibi geliyor.
Serinin geri kalanını okumak için sabırsızlanıyorum. Kızım 20 aylık, kreşe başlatma kararını bile sorguluyorum şu an. Tr.de okulların durumu malum. Kızım okul çağına gelmeden bu konuda donanımımı (sayenizde) artırmak istiyorum. O zamana kadar bakalım neler olacak?
kreşi düşünmeden önce yazı dizisini baştan sona okumanızı tavsiye ederim; size belki farklı bir perspektif kazandırabilir. sevgiler…
oglum 25 aylik, ve onumuzdeki yil icin kresin bekleme listesine yazilayim diyordum. daha cok sosyallesmeye ve harekete ihtiyaci var biliyorum ve bunu nasil karsilayabilirim bilemiyorum. ben de montessori metodunu incelemeye calisiyorum ama kafamda bu kadar disipline olmus bir modeli uygulamak da pek dogru gelmiyor bana. sizin kitap ve makale tavsiyeleriniz olursa cok mutlu olurum. yazilarinizin devamini bekliyorum. ve amerikada okulsuzluk icin nasil bir yol izlemek gerekiyor bu konuda da yardimci oabilir misiniz?
sevgili Zeynep, ev egitimi ile ilgili yasal sartlari ayrintili anlatmayi dusunuyorum. yazilarin devami gelecek :) Sevgiler…
Sevgili Hüsra,
Sizi sosyal medyada uzun süredir takip ediyorum. Şairin dediği gibi siz benim kabul olunmamış dualarım gerçekleşmemiş hayallerimsiniz. 3 yaşında bir kızım var ve çalışan bir anneyim. kızım doğduktan sonra ben de sizin gibi benzer bir sorgulama sürecine girdim ve gıda, kimyasal, yavaş yaşam konularında kendi yaşamımda ciddi değişimler yapmaya çalıştım. ama maalesef çevremdeki herkes -eşim dahil- nafile bir çaba içerisinde olduğumu bana sürekli hissettirdi.
2,5 yıl kızıma kendim bakma şansım oldu fakat şimdi babannemiz bakıyor ve ben tüm kontrolü kaybetmiş vaziyetteyim. istanbul şartlartında kızıma ve kendime asla sunamadığım doğal hayat beni teslim olmaya mecbur etti. şimdi ne kadar içim acısa da kızım için bir kreş arıyorum. her gittiğim kreşte uzaydan gelmiş muamelesi görüyorum çünkü hepsinde çocuğunuza şunu öğretiyoruz zekasını böyle geliştiriyoruz şurdan hoplatıyor burdan zıplatıyoruz dediklerinde “ben çocuğumun yalnızca özgürce oyun oynamasını istiyorum” diyorum.
şimdi bu çarpık sistemin hem içinde ve de hem dışında nasıl evladımı koruyabilirim, onun renklerinin solmasını nasıl engelleyebilirim diye kara kara düşünüyorum.
yazdıklarınız ve yaşadıklarınız benim için ilham ve heyecan verici olmakla beraber kendi çaresizliklerimle yüzleşmek adına çok üzücü oluyor.
Sevgiler…
Sevgili Kübra, ben çabaya, gayrete yürekten inanıyorum. evet ülkemizde bizim hayal ettiğimiz eğitim konusunda olanaklar kısıtlı. fakat yurtdışında da alternatif okullar çoğunlukla özel girişimcilerin elinde ( yıllık maliyetler on binlerce doları buluyor). yalnız burada veli insiyatifiyle yürütülen girişimler de oldukça fazla. o halde bizler de yapamayacaklarımızın değil yapabileceklerimizin üzerine enerjimizi odaklamalıyız. oyun merkezli veli insiyatifli anaokulları burada sık sık karşımıza çıkıyor. okulun yönetimini dönüşümlü olarak aileler yönetiyor. bu tarz okulların açılması çok zor değil. veya 5-6 aile bir araya gelerek güvendiğiniz bir ana okulu öğretmenin liderliğinde yarım günlü bir oyun grubu da kurabilirsiniz. bu da zor değil. belki de en zor olan ortak düşüncelerde buluşabileceğimiz insanlara ulaşmak. ben bugün kendi deneyimlerimizi paylaşırken ulaşabileceğim insan sayısını da üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorum. bu dünyanın her yerinde aynı, biz azınlığız. çocuk da sürekli şekil verilmesi ve bir hedefe ulaştırılması gereken bir nesne gibi görülüyor. yine de her zorluğa rağmen gayretlerimiz, ve kararlılığımız bize ve çocuklarımıza hiç beklemediğimiz zamanlarda yeni kapılar açacaktır, buna da kalpten inanıyorum.
Sevgili yabanelma,
oğlum 28 aylıkken (6 yıl kadar önce) güzel ülkemde Amerika’da eğitim almış bir eğitimcinin montessori felsefesini aktaran programlarına katılmıştım. O zaman için çok cazip gelmişti öğrendiklerim. Hatta çocuğun ritmine uyum sağlamak, yavaş olmak ve sabırla beklemek (bunların hepsi önce kendimi terbiye etmem gereken müstakil davranışlar) hayran olduğum telkinlerdi. Ayrıca ‘her şey yerinde ve elinin altında’, ‘bir diğerine ve eşyaya saygı’, ‘yapabileceğin şeyleri başkasından istememe’, ‘denemekten ve tekrardan vazgeçmeme’ gibi hedeflerden bazılarını da hayatıma katabildim sanıyorum. Ben maddi yetersizliklerden (ulaşım vs.) dolayı şimdi iki tane olan yavrularımı BOM (başka okul mümkün) projelerine dahil edemiyorum. Bu sebeple de okulsuz eğitime yönelmeye başladım. Fakat fakat fakat… Eşimden kesinlikle destek görmediğim gibi bu konuyu açmama bile tepkili. Velhasıl; işim pek çoğumuz gibi zor. Kolay pes etmeyen yapım en büyük güç kaynağım :-) Sevgiler
okulsuzluk konusunda mutlaka ve mutlaka eşlerin birbirine desteği olmalı. eğer yoksa, oturup konuşup başka alternatifler arayın diyeceğim ama haliyle siz de TR de hangi alternatif diyeceksiniz, haklı olarak. çok üzgünüm :( soyle bir sey önerebilirim. eger ingilizceniz iyiyse bir müfredat satın alıp ( hatta montessori uyumlu da olabilir) ev egitimi dusunebilirsiniz belki. 1 sene deneme sürecinde, eşinizinde desteğini alarak, çocuklarınızın ne kadar öğrendiğine beraber şahit olabilirsiniz. evet bu okulsuzluk olmaz ama, yarım gün 1-1 çalışarak ve çocuklarınızın da yolculuğuna zarar vermeden güzel bir denge kurabilirsiniz. 11. bölümde ev eğitiminden bahsediyorum, o kısmı da okuyun once isterseniz.
Merhabalar,
Amerika’dan online müfredat satın alma konusunu merak ettim. Ben Almanya’da yaşıyorum. Amerika’dan müfredat satın aldığımda gördüğğ eğitim Almanya’da geçerli olacak mı acaba bunu nasıl öğrenebilirim? Çünkü Almanya’da ev okulu yasal değil. Hatta 3 yaştan itibaren okul zorunlu.
Sevgili Asena, Almanya da bu is yasal olmadigina gore buyuk ihtimalle underground yapanlar vardir, yani bu isi yasal engellere takilmadan yapmayi kesfetmis insanlardan bahsediyorum. Onlara ulasmanin yollarini bulmalisin ilk once, forumlar, gruplar, vs, halk kutuphanelerinde denk gelebilirsin belki. Su anda mufredat icin cok erken. bence 9-10 yasindan once mufrededat kesinlikle gerekli degil. zaten gozlem yaparak ve yasayarak ogreniyorlar pek cok seyi; buna matematik de dahil!