günün birinde olur da derinlerden bir ses gelir ve bir şeyler yanlış dersin. işte o ses beni ilk çocuğum almila ya kavuştuktan sonra çağırmaya başladı. almila doğduğu dönemde yurtdışında doktora eğitimime devam ediyordum. fakat kızımın doğmasıyla birlikte zaman içinde ilgi alanlarım da değişmeye başlamıştı. o zamana kadar kafamda çocukluğumdan beri oluşturduğum mesleki ideallerimin yerini yavaş yavaş geleneksel yaşam ve sağlıklı beslenme ile ilgili konular almıştı. sanki her yeni gün, uzun bir zincirin yeni bir halkasını daha keşfediyordum. kütüphaneden eve getirdiğim kitapların konu başlıkları bile tamamen değişmisti. bu keşif döneminde ilk 1-2 yıl bütün zamanımı sağlıklı beslenmeye adadım. bir taraftan araştırmaları okuyor diğer taraftan elimize geçen bütün belgeselleri ardı ardına izliyorduk. alternatif eğitimle ilgili düşüncelerimin ilk temelinin atılması; alternatif yaşam üzerine o dönemde yaptığım araştırmaların ve okumaların bir sonucuydu belki de . bu dönemde öğrendiklerim; daha önce bildiğimi zannettiklerimi sorgulamam ve düşünce yapımı çok yönlü araştırmalarla yeniden kurmam için bir basamak görevi gördü.
yine bu dönemde hissettiğim en güçlü duygu büyük bir isyan ve kızgınlıktı. bu isyan en çok da kendimeydi. sanki 30 lu yaşların başına kadar derin bir uykudaydım ve başımda uyanmamam için söylenen ninnilere o kadar çok alışmıştım ki kendimi nasıl uyandıracağımı dahi bilmiyordum. uykudan uyanmam demek bütün değer yargılarımı dayandırdığım sistemle de hesaplaşmam demekti. bunun omuzlarımda yarattığı yük ilk zamanlarda bana çok ağır geldi. nereye varacağımı bilemeden attığım küçük adımlarla ilerlediğim o yıllarda bir çok kazanımlarım olurken bir çok da manevi kayıplarım oldu. ve yine zaman içinde şunu da farkettim ki, yanlış olduğuna inandıklarımı tek bir günde değiştirmem mümkün değildi. sabır ve emek gerekiyordu.
sorgulamaya başladıktan sonra orada durmak pek mümkün olmadı. büyük bir çığ, bizi önüne katıp sürüklemeye başlamıştı bile. her yeni gün yeni bir şeyler keşfediyor bunun da mı farkında değilmişiz diyerek kendi kendime hayıflanıyordum. hayatımızın bu dönemi de fiziksel koşullarımızı değiştirmeye odaklanarak geçti. evimizdeki kap kaçaktan yatak yorgana kadar her eşya yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. aslında bütün bu değişimi hadi bizde doğal yaşayalım diye yapmıyorduk. o dönemde çocuklarıma sanki büyük bir zarar veriyormuşum hissiyle hareket ediyordum. ve bunu düzeltme sorumluluğu, onları fiziksel olarak bütün tehlikelerden koruma iç güdüsü, bütün benliğimi sarmıştı. ve en önemlisi de bir iç ses bize sürekli yol gösteriyordu.
şimdi dönüp o günlere baktığım zaman, bugün yaşantımız içinde yine aynı değişiklikleri bu kadar cesurca yapabilir miydim bilemiyorum. üzerime yıllar sonra gelip oturan sakinliğe ve rasyonel bakışa o dönemlerde sahip değildim. kafesinden salınıvermiş bir aslan misali sürekli kükrüyor ve her şeyi, hemen o anda değiştirmek için gözüm hiç bir şeyi görmeden çalışıyordum. belki çocuklarımın fiziksel ihtiyaçları için koştururken; onların duygusal ihtiyaçlarına cevap vermekteki yetersizliğimi anlamam da çok daha uzun zaman almıştı.
Sevgili yaban elma… ‘Yurt dışında doktora’ kısmını atlarsak yaşadıklarımızın birbirine benzerliği göz kamaştırıcı :-) Aynı hisleri paylaştığım bir dostumla sohbet etme huzuruyla okuyorum desem…
cok mutlu oldum :)
Inanilmaz guzel bir yazi. Butun yazilarinizi keyifle okuyorum. Cok saolun Husra hanim
Sizi tesadüfen buldum ve dünden beri okuyorum. Son cümleniz beni vurdu..bende bunu 2-3 yıl önce farkettim çocuğumun geleceği derken geçmişini yaşatmadığımı ve çocuğuma verebileceğim en iyi mirasın mutlu bir geçmiş oldupuna kara verdim ve rahatladım. Tek çocukla kalıp kolejlerde okuma fikrinden kurtulup ikinci bebeğimi kucağıma aldım. ve hayatımın en doğru kararını vermişim.
Sevgili Evren, çok teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz için. bebeğinize sımsıkı sarılın, benim için de öpüp koklayın taze baharınızı. Kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyorum…
Sevgili Hüsra,
Hayatınızda o zaman yaptığınız ve şimdi olsa cesaret edebilir miydim bilmiyorum dediğiniz değişikliklerin neler olduğundan bahsetmeniz mümkün mü? Bu arada sayenizde yaptığım değişikliklerden biri olan; hindistan cevizi şekeri ve siyez unu ile tanıştım. teşekkür ederim. Bir şey daha sormak istiyorum, çocuklarınız çikolata hiç yemiyor mu? Buna ne gibi alternatifler buldunuz? Çok sevgiler.
evden butun oyuncaklari toplayip attigimi hatirliyorum mesela; hemen hepsini bagislamistik diyebilirim. oyuncaksiz uzun bir sure gecirdik. yine belki o donemlerde cogunlugun henuz paleo diyetinden, glutensiz beslenmeden haberi yokken, veya canan karatay henuz ekranlarda degilken, ben 3 ay kadar glutensiz diyet yapmistim. etrafimdakiler bana deli gozuyle bakiyordu :), ozellikle annem cok uzulmustu, kizim sen yiyeceksin simdi diye cok dertlenmisti. ayni donemde evdeki mobilyalarin da cogunu satmistik diye hatirliyorum. mutlaka ayrintilar coktur ama uzerinden de epey zaman gecti, ilk aklima bunlar geldi.
cocuklarimiz cikolata yiyorlar :) ama icerigine cok dikkat ediyorum, “genellikle” fair trade ve minumum %70 cacao mass olanlardan seciyorum. amerika da bu konularda cigir acildi. icinde soy, lecithin vs gibi katki maddeleri olmayan organik cikolatalar bulabiliyorum artik, onlarca cesit var, fiyatlari da oldukca makul. cikolatanin icerigi kotu degilse yenebilir bence. ama oyle her gun tuketilmiyor elbette. eve bir paket aliniyorsa buzdolabina koyuyoruz. benim disimda da pek kimse umursamiyor aslinda ,en cok tuketen yine ben oluyorum :) turkiye seyahatlerinde ise isler degisiyor, her onune gelen ellerine bir sey tutusturuyor, orada kontrol edemiyorum maalesef. yine de buyukler bizim tutumumuzu bildikleri icin hassasiyet gosteriyorlar. bazen giderken buradan cikolota goturuyorum, madem veriyorsunuz bunlardan verin demeye getiriyorum, o da ise yariyor :)