kar fırtınası cumadan gelip kapıyı çalınca, haftasonu planları sil baştan yeniden yazılır:
odunlar balkon kapısının önüne dizilir. evdeki yün kazaklar, çoraplar, eldivenler, şapkalar, kar pantolonları kapının kenarındaki sepete istiflenir. bez bebeklerin kış kıyafetleri hazırlanır. kızaklar elden geçirilir.
karın akşam yağmaya başlaması istenir ki sabah günün ilk ışıklarıyla yolların henüz açılmadığı, insan ayağının henüz değmediği o beyaz örtüye uyanalım. öyle de olur. kar bütün gece yağmış, ve beyaz çarşaf yeryüzüne serilmiştir. uykularından henüz uyanan ev ahalisi için günün geri kalanı aşikardır.
sabahın erken saatlerinde dışarıdaki sıcaklığın -5 C olduğuna aldırmadan kendilerini dışarı atarlar.
sonra…
sadece karnı acıktığında ve çok üşüdüğünde eve girmeye razı olan, yanakları soğuktan kırmızıya boyanmış çoçuklar ve onlarin buz kesen parmakları, posta posta ıslanıp kuruyan yünler, misafiri eksik olmayan soba önü, hiç durmadan patlatılıp anında tüketilen mısırlar, bir dolup bir boşalan çaydanlık, fırında pişen elmalı tart ( fotoğrafı çekilmeden tükenmiştir)…
ve fırsattan istifade bera nın doğumgünü hediyesi için birden bire boşalan günün ortasında dikişe sarılan, üstelik dağıldıkça dağılan ev ve yığıldıkça yığılan çamaşırlarla göz temasını tamamen kesen anne…
ve her şeye evet diyerek çoçukları hep mutlu eden baba…
ve,
bize kucak açan sıcacık evimiz için şükür, şükür, ve biraz daha şükür.
bir sonraki fırtınaya kadar…
Bayıldım! Çocukluğa…huzura …