Category Archives: Okulsuz Egitim

Okulsuz egitim, homeschooling, evde egitim

okulsuzluk- 1. bölüm: neden şimdi?

okulsuzluk- 1. bölüm: neden şimdi?

okulsuzlukla ilgili düşüncelerimi yazmak ve paylaşmak uzun süredir ikinci plana attığım bir konuydu. bu tereddütümün nedenlerini de uzun süredir sorguluyorum. burada bunları anlatmamın pek faydası olur mu ondan da emin değilim. çünkü dile getirebileceğim nedenlerin her biri bizim ailemiz ve yaşam koşullarımızla da ilgili; daha da önemlisi, çocuklarımıza ait bir hikayenin ne kadarını dile getirebilme özgürlüğüne sahip olduğumuzun bir iç çatışması aynı zamanda. yani; bu hikayenin ne kadarı bizim ve ne kadarı çocuklarımızın?

üstelik, okulsuzluğun iç dinamiklerini farketmenin yıllarımızı alacağının ve her şeyi çözmüş bir uzman edasıyla, bakın biz bu işi nasıl da güzel becerebiliyoruz diyemeyeceğimizin de farkındaydım. hala da farkındayım. ve eğer hazır olmadan yazmaya başlasaydım; okulsuzluğu, çocuklarım üzerinden performans değerlendirmesi yapacağım bir noktaya çekmiş olurdum ki bu zaten yazacağım konunun özüne de ters düşerdi.

peki sıraladığım nedenler artık geçerliliğini kaybetti mi?

bu sene okulsuzluğa resmi olarak karar verişimizin ve bu felsefeyi uygulamaya başlayisımızın 6. yılı. ve okulsuzluğu ev okulu adı altında, yaşadığımız eyaletin kanunlarına bağlı olarak resmi olarak sürdürüyor olmamızın ise 3. yılı. ilk defa kendimi bu konuda yazabilme, okulsuzluğu düşünen herkesle deneyimlerimizi paylaşabilme noktasında güçlü hissediyorum. ve evet tam 6 yılın sonunda biz nihayet okulsuz çocuklar büyüten ebeveynleriz diyebiliyorum.

elbette hikayenin bize ait olan kısmını yazarken çok dikkatli olmam gerektiğinin de farkındayım. almila nın 11 yaşına girmesine günler kala, onunla artık bir çok konuyu tartışabilir, onun fikirlerini danışabilir bir noktaya geldik. diğer taraftan bugün onun iznini alarak paylaşabileceğim bazı enstanteneler ve dökümanlar, onun hala bir çocuk olduğu ve dolayısıyla bu iznin kredibilitisinin de tartışılabilir olduğu gerçeğini değiştirmiyor. bütün bu sebeplerden dolayı, onların özeline maksimum özen göstererek yazmak ve paylaşmak gayretinde olacağım.

bunlara ilaveten; anne ve baba olarak bizim dünya görüşlerimiz, bilginin nasıl elde edinildiğine dair oluşturduğumuz fikirlerimiz, ve inanç sistemimiz; bir alternatif eğitim seçeneği olarak okulsuz eğitimi, geleneksel yapıda ev eğitiminden radikal okulsuzluğa kadar uzanan bir spektrumda farklı yorumlamalara açık hale getirebiliyor. bu yüzden burada anlatabileceklerimin;   kendi deneyimlerimiz, değerler ve inanç sistemimizle birlikte ortaya çıkan okulsuzluk yaklaşımımızla sınırlı olduğunu da belirtmek zorundayım.

son olarak; bu ise gönül vermiş olan ebeveynler olarak belki kendimizden bahsetme zorunluluğu da doğmuş oluyor. ben özellikle sosyal paylaşım ortamlarında ve bloğumda kendimi; yaşamın içinde üreten bir kadın ve anne olma sıfatları dışında, “uzman ” adı altında başka mesleklerle ön plana çıkarmak istemiyorum. lise, üniversite, ve sonrasında yüksek lisans ve ders aşamasını bitirdiğim doktora eğitimlerimin entellektüel gelişimimde önemli roller oynadığı gerçeğini elbette inkar etmeyeceğim. fakat bir konuda “uzman” olabilmenin o konu üzerinde uzun yıllar süren zorunlu değil, gönüllü çalışmalar yapmaktan geçtiğine de inanıyorum. maalesef benim formal eğitim yaşantımda edindiğim meslekler beni onlar üzerinde gönülden çalıştığım bir noktaya hiç bir zaman ulaştırmadı. bu nedenle benim için sadece sözde ve kağıt üzerinde geçerliliği olan mesleklerimi tek tek anlatmamın çok da önemli olduğuna inanmıyorum. diger taraftan alternatif eğitim araştırmalarına başlamamda, doktora eğitimim sırasında aldığım derslerin ve, okuduğum ve yazdığım makalelerin de etkisi olduğunu burada belirtmemin gerekli olduğunu düşünüyorum.

o halde biz kimiz sorusuna vereceğim en özet ve yalın cevabım da şu olacaktır; hem bülent, hem ben yüksek lisanslarını tamamlamış meslek sahibi birer anne babayız. fakat ikimizde yaklaşık yedi sene önce mesleklerimizi uygulamadığımız, hatta mesleklerimizle hiç ilgisi olmayan alternatif bir yaşam kurmayı tercih ettik. bunu bizim tercihimiz haline getirebilecek alt yapının oluşması için her ikimizin de sayısız fedakarlık yaptığı, oldukça sancılı dönemlerden geçtik. hayalini kurduğumuz değişim ve dönüşüm, bize kollarını açarak bekleyen parlak bir geleceği vadetmiyordu. tam tersi; bir bilinmezliğin içinde herkesi karşımıza alarak çıktık bu yola. okulsuzluk, seçtiğimiz yaşamın ve inandığımız değerlerin de bir uzantısı oldu aynı zamanda. bu yüzden bu hikaye, çocuklarımızdan önce en çok da kendi dönüşüm hikayemiz diyebilirim.

hikayemizi anlatmadan önce çok plan yapmadım, sanırım yazarken biraz da akışına bırakacağım. yazı dizisi devam ederken,  şimdi veya ileride mutlaka sorular gelecektir. hepsine vaktim olduğu müddetçe tek tek cevap vermeye çalışacağım. eğer çok sık karşılaştığım sorular olursa bu sorulara da yine bütün bölümleri bitirdikten sonra,  soru-cevap başlığı altında toplu olarak cevap vereceğim. sorular dışında, merak ettiğiniz, daha ayrıntılı anlatmamı istediğiniz konular olursa bunları da lütfen yorumlarda belirtin.

son olarak ben bir psikolog, pedagog, veya bir çocuk gelişim uzmanı değilim. bu yüzden bu yazı dizisinde sadece okulsuzluk ve ev eğitimi konusundaki sorulara; bu eğitim felsefesine gönül vermiş ebeveynler olarak, kendi deneyimlerimiz çerçevesinde cevap verebilirim.

okulsuz eğitimin Türkiye’de yasal olmadığını biliyorum. fakat yine de bu konuda çalışmaların başlatılması, evde veya okulsuz eğitimin ailelere bir alternatif olarak en kısa zamanda verilmesi gerekliliğine inancım tam. biz yurtdışında yasal olarak “ev eğitimi” yapıyor gibi görünsek de, inandığımız ve uyguladığımız felsefe tam olarak “okulsuzluk”. fakat ev eğitimiyle ilgili sorularınıza da yasal olarak şartlarını yerine getirdiğimiz için yanıt vereceğim (yazı dizisinin devaminda yasal zorunluluklarımızı da ayrıntılı olarak anlatmayı düşünüyorum.)

PS. bu yazı dizisi edit edilmemiştir. imla ve yazım kurallarına dikkat etmeye, ve uzun cümleler kurmaktan kaçınmaya çalışsam da, yazı dizisi boyunca hatalarla karşılaşabileceğinizi belirtmekte fayda görüyorum. şimdiden anlayışınız için teşekkürler.

portfolyo zamanı…

portfolyo zamanı…

biraz koştururken, biraz anı yakalamaya çalışırken haziranın ortasını bulduk bile. haziran ayı bizim için aynı zamanda portfolyo ayı demek. almila nin evde eğitimini yasal olarak devam ettirdiğimiz için; her haziran ayının sonunda okula teslim edilen,  evde uygun bir eğitim yaptigimizi ve geçen seneye göre gelişme kaydettiğimizi gösteren bir portfolyo hazırlamak zorundayız. portfolyonun içine; yaşadığımız eyaletin öğretilmesini zorunlu tuttugu bütün ders başlıklarına ait (ingilizce, matematik, tarih, cografya vs. gibi) 2-3 ornek çalışma koymamız gerekiyor;  artı okuduğumuz kitaplarin listesi ve evimizde uygun bir öğretim yapıldığına dair toplayabildiğimiz bütün dokümanlari da ekliyoruz . daha sonra almila bizim seçtigimiz sertifikalı bir öğretmenle mülakat yapıyor. mülakatın sonucunda, eğer öğretmen ilerleme olduğuna kanaat getirirse, bir üst sınıfa geçmesini tavsiye eden bir mektup yazıyor. biz de bu mektubu okuldaki evde eğitimden sorumlu danışmana  haziran ayının sonunda teslim ediyoruz.

bütün bu süreç, ister istemez haziran ayının büyük  bir bölümüne damgasını vuruyor. özellikle bizim gibi okulsuzluk felsefesini benimsemiş,  ama yasal olarak okul sürecini devam ettirmek isteyen aileler icin biraz engebeli bir yol aslında. ben de bu süreci daha kolay ve basit hale getirebilmek için yaz aylarında planlar yapıyorum. mesela çocukların ilgisini çekebilecek kitapların listesini hazırlıyorum. özellikle coğrafya ve tarih ile ilgili zevkle okuyabilecekleri kaynakları toparlamaya başlıyorum. yine sonbahar öncesinde hangi projeleri yapabileceğimiz konusunda biraz daha ayrıntılı düşünüyorum. fakat bu planların çoğu,  çocukların yaz rehavetinin ve sokak oyunlarının azalması; ve kendi ilgi alanlarının ve projelerinin ön plana çıkmaya başlamasıyla, falso vermeye başlıyor. günlük olarak not tutmayı çok sevmediğim ya da alışkanlık haline getiremediğim için de çocukların sene boyunca yaptıkları çalışmaları çoğu zaman isimlerine düzenlenmiş dosyaların içine atmakla yetiniyorum. haliyle haziran ayı da benim gibi düzensiz bir anne için biraz yorucu geçiyor.

önümüzdeki sene yasal evde eğitim sürecine bennu da katılıyor. o yüzden bu aralar yine evde eğitim, okulsuz eğitim, waldorf eğitimi ile ilgili forumları takip edip önümüzdeki sene için kabataslak bazı planlar oluşturuyorum. amacım okulsuzluk felsefesinden uzaklaşmak değil elbette. sadece gelecek haziran ayında başımı en az ağrıtacak şekilde çocukların ilerleme kaydettigini gösterebileceğim bir sistem oturtmaya çalışıyorum.

bu arada okulsuzlukla ilgili uzun bir yazı dizisi hazırlamaya başladım, hatta çoğunu yazdım. çok yakında bölümler halinde yayınlamaya başlayacağım.

haziran ayının telaşelerinden kaçabildikçe zamanımızın çoğunu da bahçede geçirmeye başladık. sıcak günlerde kovayı suyla doldurup içine dalmak bera nin en büyük eğlencesi haline geldi. ben de yine geleneksel sardunya sezonunu açtım. sardunyaların dozunu az biraz fazla kaçırmış olabilirim ama bahçenin küçük bir kısmı da olsa kırmızı renge bürününce kendimi ananemin bahçesinde hissediyorum. sardunya demek köy demek benim icin, eski yağ tenekelerinin içinden fışkıran kırmızı çiçekler demek.  bir fesleğen, bir de sardunya; onlarsız yaz geçmiyor.

portfolyo dönemini kapatınca sırada bekleyen 1-2 projem daha var. ama onun öncesinde yaklaşık 7-8 parça olarak kalıplarını çıkarıp kestiğim, farklı bedenlerdeki şort, elbise, ve tşört ler dikiş makinasına girmeyi bekliyorlar. bu arada ilk defa kendim için de bir elbise ve kısa kollu keten bir tshirt kestim. elime yüzüme bulaştırma ihtimalim çok yüksek ama denemeden olmayacak. biraz kendimi de düşünme vaktim geldi, hatta geçiyor. geçtiğimiz doğum günümde  (ekim ayında) bir sene boyunca kendime yeni kıyafet almama sözü vermiştim. şimdiye kadar oldukça iyi idare ettim ama önümüzdeki 3-4 ay idare edebilecek durumda olmayacağım. özetle biçtiklerim dikilecek ve ben de bir şekilde giymek durumunda kalacağım.

eskiden yaz aylarını bu kadar sever miydim bilmiyorum, ama son 1-2 senedir yaz mevsiminin benim icin çok özel bir yeri oldu. özellikle de kış aylarında güneşsiz geçen günlerin ardından yazla başlayan ve içime dolan enerjiyle günler çok daha verimli geçmeye başlıyor.  üstelik her fırsatta bahçede minik piknikler yapmak, gece ateş yakmak, göllere gidip suda cıvıldaşan çocukları izlemek, kavuna ve karpuza doymak (ya da doyulmaz diyerek aşırıya kacmak), yaz sonunda bahçeden gelecek mısırların olgunlaşmasını beklemek, ateş böceklerini kovalamak, şimşeklerle gelen ani yağmurların altında ıslanmak ama hiç üşümemek, evi bahçeden topladığımız binbir renk çiçeklerle süslemek, akşam üstü yürüyüşlerine çıkmak, evin işlerine sonbahara kadar ara vermek, bahçede çıplak ayaklarla gezen çocukların ayaklarının tozunu yıkamadan eve girmesine göz yummak ve daha niceleri… belki de en cok umutlarımı da yeşerttiği, küçük mutluluklara ve an’lara sıkı sıkı sarılmama sebep oldugu icin seviyorum yazı.

HOŞGELDİNİZ

Toprak ve doğayla bütünleşmek, evde üretmek, çocuklarımızla okulsuzluğu öğrenmek ve yavaşlamak için çabalayan altı kişilik bir aileyiz. Ziyaret ettiğiniz için teşekkürler.