okulsuzluk – 5. bölüm: waldorf un hayatımıza girişi…

yaşadığımız şehre iki buçuk saat uzaklıktaki waldorf okulunu ilk keşfettiğim zamanlarda, waldorf pedagojisi ile ilgili bildiklerim oldukça yüzeysel ve kulaktan dolmaydı. fakat yine de potansiyel veliler için hazırlanan toplantı gününe gitmeye karar vermiştik . okula vardığımızda çocukları öğretmenlerin gözetiminde bir waldorf sınıfına bıraktık ve büyük salonda velileri karşılayan okulun öğretmenleriyle tanışmaya başladık. toplantıya ilgi oldukça yoğundu. okulu tanıtan sunumlar ve soru-cevaplar başlamadan önce öğretmenlerle uzun uzun konuşup sohbet etme imkanı bulmuştuk. öğretmenler, bizi can kulağıyla dinleyip bütün sorularımıza oldukça içten yanıtlar veriyorlardı. üstelik hemen hepsinde tarif edemediğim bir dinginlik, sakinlik, sadelik ve yavaşlık göze çarpıyordu. beni en çok etkileyen de öğretmenlerin bu yalın duruşu olmuştu.

öğretmenlerle sohbet ederken bir taraftan da öğrencilerin yaptıkları çalışmaları ve defterlerini gözden geçirme fırsatı bulmuştuk. her ne kadar okulu ziyaretimizden önce yaptığım araştırmalarda,  waldorf pedagojisinin estetik ve sanatsal gelişime verdiği önemi kavramış olsam da,  elime aldığım her defterin sanki bir sanat eseri gibi işlenmiş olmasını açıkcası beklemiyordum.

okul turu boyunca şaşkınlığımız giderek artıyordu. heykel yapımı, müzik ve dans eğitimi odaları, tiyatrosu, sınıfları, okula dair her şey, her ayrıntı bu kadar güzel olabilir miydi? o gün hayatımda okul ve güzel kelimesini sadece waldorf okulları için yan yana getirebileceğime yürekten ikna olmuştum. üstelik her sınıfın oyun bahçesine (ormanın içine) direk çıkış veren kapıları vardı. çocuklar ilkokulda 2-3 saat süren ana dersin ardından, geri kalan bütün zamanlarını açık havada oyun oynayarak, el işi yaparak, ve müzik ve sanat dersleriyle geçiriyorlardı.

imkansız veya hayal gibi görünen; gerçek olarak karşımızdaydı.

tamamen doğal malzemelerle bezenmiş oyun alanlarını da gördükten sonra benim için artık geri dönüş yoktu. bu okul olmalıydı. waldorf okulu olmalıydı. işin en heyecan verici yanı ise bülent de aynı fikirdeydi. oluyorsa burası olsun başka alternatif düşünmemize gerek yok diyordu. tabii elimize verilen fiyat tablosunu o noktada henüz tartışmalarımıza katmamıştık.

biz o gün bir hayal dünyasında; kendi hayallerimizin de gerçek olabileceğine inanmıştık.

aslında waldorlfa tanışana kadar aradığımız alternatif okulla ilgili kriterlerimiz farklıydı. biz çocuklarımızın kendi akademik ilgilerini ve yeteneklerini özgür bir ortamda keşfedebilecekleri ve geliştirebilecekleri bir okul arıyorduk. halbuki waldorf da sistematik ve detaylı bir müfredat işleniyordu ve bu bizim en önemli kriterimize uymuyordu. üstelik aynı yaş grupları yine aynı sınıflarda eğitim görüyordu.

diğer taraftan bu müfredat çocukların yaş dönemlerine göre oldukça esnek bir şekilde veriliyordu. akademik çalışmalar neredeyse dördüncü sınıfta başlıyordu. onun öncesinde çocukların hem matematik becerilerini geliştirmesi hem de okumayı yazmayı öğrenmeleri için geniş bir zaman aralığı tanınıyordu. hatta waldorf okullarına devam eden bir çok çocuk okumaya 8-10 yaş aralığında başlıyordu. ve bütün bu kazanımlar, çocuğun sanatsal becerileri dahil olmak üzere; serbest oyun, elişi, kukla oyunları ve masalları müfredatın merkezine koyan aktif bir pedagojik yaklaşım yürütülerek gerçekleştiriliyordu.

waldorfla tanışana kadar, çocuklara estetik bakış kazandırma konusu üzerine de  hiç düşünmemiştim. waldorf okullarında bu doğal olarak gerçekleşiyordu. mesela her sınıf pastel, ruhu dinlendiren yumuşak renklerle boyanmıştı. anaokul sınıflarının tavanları ipek örtülerle süslenmişti. sınıf içerisinde bütün mobilyalar el yapımı ve ahşaptı. el işi derslerinde sadece doğal yün ve ipek, ve günlük oyunlarda ise sadece el yapımı ahşap oyuncaklar ve ipek kostümler kullanılıyordu. sınıfın içerisine dahil edilen her malzeme doğaldı ve hepsi bir araya gelince görsel bir şölene dönüşüyordu. bu bütünün içinde günlerini geçiren bir çocuğun estetik bakışı içselleştirmemesi bana göre imkansızdı.

ileride bu bakışı bende benimseyecek ve kendi evimizde ve yaşantımızda da doğallığı, sadeliği ve estetiği bir araya getirmek için çabalayacaktım.

bu ziyaretle birlikte alternatif okul listemdeki kriterlere bir yenisi daha eklenmişti. çocuğun günlerini geçireceği eğitim ortamı titizlikle hazırlanmış olmalı, çocuğun algılarını estetik yönünden geliştirebilmeli, üstelik sanatsal becerileri kazandırabilmeliydi.

yakınlarımızdaki bu waldorf okulu bizim kriterlerimizin bazılarıyla çatışsa da okulun genel işleyişi, olanakları, çocuğa verdiği değer, ve eğitime bir “bütün” olarak yaklaşması beni oldukça etkilemişti.

fakat bu okul,  ülkeninin suç oranı oldukça yüksek olan şehirlerinden birindeydi. okulun kampüsünün olduğu bölge ise 1800 lu yıllardan kalan malikaneler ve çiftliklere ev sahipliği yapıyordu. şehrin bu bölümü oldukça güvenli olmasına rağmen bizim orada yaşayabilecek bir bütçemiz yoktu. yine civardaki güvenli bir çok bölge ev fiyatları açısından bizim senelerce mortgage borcu altına girmemize sebep olacaktı. üzerine okul masrafları eklendiğinde kağıt üzerinde mükemmel görünenler bize pek de gerçekçi gelmemeye başladı. çocuklarımızı bu okula gönderebilmek için ayrıcalıklarımızın olması gerekiyordu. ve biz bu ayrıcalıklara sahip olmak için bütün hayatımızı adamalıydık.

peki buna değer miydi?

 

bundan sonra:

okulsuzluk – 6. bölüm: alternatif arayışlar devam ediyor…

okulsuzluk – 7. bölüm : çocuklar okula gitmeseler, ne dersin?

okulsuzluk- 8. bölüm : okulsuz ilk iki yıl…

okulsuzluk – 9 bölüm: geriye dönüş yok…

okulsuzluk- 10. bölüm: okulsuz hayat için düzenlemeler ve ev hayatı…

okulsuzluk- 11. bölüm: yasal olarak “evde eğitim”

okulsuzluk- 12. bölüm: ya sonrası?

okulsuzluk- 13. bölüm: doğru bilinen yanlışlar ve sık sorulan sorular

okulsuzluk – 4. bölüm: demokratik okullar; mümkün mü?

almila nın birinci sınıfa başlamasının yaklaşık 8-9 ay öncesinde, alternatif arayışlarımız da başlamıştı. o dönemde araştırmalarım sonucunda  genel adı demokratik okullar( veya sudburry okulları) olarak bilinen başka bir allternatif daha bulmuştum. bu okul,  çocukların bütün zamanlarını diledikleri gibi geçirmelerine izin veriyor, ve ileride aktif rol alacakları toplumun işleyişine adapte olmalarını kolaylaştırmak ve kendi hayatlarının sorumluluğunu erken yaşta kazanmalarını sağlamak için, onlara pratik yapabilecekleri güvenli bir ortam sunuyordu.okula devam eden öğrencilerin, okulda görev yapan diğer bütün yetişkinler gibi yönetimde eşit söz ve oy kullanma hakkı vardı. kuralların belirlenmesi, belirlenen kuralların değiştirilmesi veya uyuşmazlıkların çözülmesi için toplantılar yapılıyor ve bu toplantılarda herkes fikrini özgürce ifade edebiliyordu. bu demokratik yönetim sürecinin yanı sıra öğrenciler okulun işleyişine gönüllü olarak katkıda bulunabiliyorlardı.

kendimizi demokratik okullar hakkında biraz daha bilgilendirdikten sonra, okulu potansiyel ailelere tanıtmak için yapılan toplantıya katılmaya karar verdik. okul, oldukça büyük bahçesi ve binasıyla dışarıdan bakıldığında gerçek bir okula benziyordu; ama içine girince kütüphanesi, çalışma odaları, oturma köşeleri ve mutfağı ile daha çok  bir evi andırıyordu. bu olağan dışı okulun işleyişine tanık olmak, hatta böyle bir okulun var olabileceğini görmek,  beni oldukça etkilemişti. öğrencilerin toplantı boyunca sorularımıza verdikleri özgün cevaplar , velilerin çocuklarının öğrenme süreçlerine duydukları sonsuz güven ve saygı, öğretmenlerin sadece öğrenciler talep ettiğinde destek vermeleri; bir eğitim kurumunda aradıklarımız konusunda bütün ezberlerimizi bozmuştu.

bu okulun çocuklarımızın yaşamına katabileceği pozitif etkileri anlamamız çok zor değildi. fakat buna rağmen bize uygun olmadığını hissetmekte çok geç kalmadık. elbette bizim için mümkün olmamasının tek bir sebebi vardı; bu okula adapte olabilmek için kendi öğretim hayatımız boyunca oluşturduğumuz basmakalıp düşünce sistemimizi tamamen yıkmamız gerekiyordu, ve bu; alternatif eğitimi henüz anlamaya çalıştığımız o günlerde neredeyse imkansızdı.

diğer taraftan, çocuğumuzu 6 yasından itibaren bütün gününü birlikte geçireceği 4-18 yaş arası karma bir grubun içinde, sınırsız özgürlükleri test edebileceği (sınırsız tv ve bilgisayar oyunu hakkı dahil) bir ortama dahil etme düşüncesini kabullenmek zordu. hayal ve gerçeğin sert çarpışmasını belki de ilk defa, o anda, birinci elden deneyim ettik. çocuklarımız için farklı ve alternatif bir çözüm arıyorduk fakat bu kadar radikal bir uca savrulma düşüncesi bizi oldukça ürkütmüştü. aslında toplantı sırasında, potansiyel veliler de,   bu özgürlüklerin çocukların tekelinde nasıl kullanılacağı ile ilgili soruları yoğunlukla sormuşlardı. öğrencilerin verdikleri cevaplar oldukça tatmin edici olmasına rağmen biz böyle bir alternatife henüz hazır değildik.

almila ise orada kaldığımız 2-3 saat içinde kendisine bu okula devam eden dünyalar tatlısı 8-9 yaşlarında bir arkadaş bulmuş ve oyun salonunda inanılmaz güzel vakit geçirmişlerdi. 5 yasındaki bir çocuğun, hiç tanımadığı ve kendinden 3-4 yaş büyük bir çocukla hoş-sohbet vakit geçirebilmesi beni oldukça şaşırtmıştı. sonrasında; okulda bütün günlerini isole bir şekilde kendi yaş gruplarıyla geçirmek yerine, farklı yaş gruplarından arkadaş edinme fırsatı yakalayabilen çocukların, daha güçlü iletişim kurabilme yetisi kazanabildiklerini düşünmeye başladım. aslında almila yı montessori okuluna gönderme sebeplerimizden biri de buydu. karma yaş grubu içerisinde hem büyük çocuklarla iletişim kurup, onlardan gerektiğinde yardım talep etmeyi öğrenebilecek, hem de büyüdükçe kendinden küçük çocuklara yol gösterip onlarla oyun oynamaya devam edebilecekti.

bu konu üzerindeki düşüncelerim ; aradığım alternatife yeni bir kriter daha eklememle sonuçlanmıştı.

benim aradığım alternatifte, farklı yaş grubundaki çocuklar bir arada olabilmeliydi.

okul arayışlarımız devam ederken almila ve bennu ya daha iyi bir gelecek sağlayabilmek için, kendi şehrimizin dışında farklı alternatiflere de ulaşabileceğimiz yakın şehirleri de araştırmaya başlamıştık. bu araştırmalarım beni nihayet waldorf eğitimiyle tanıştıracak ve belki de ilk defa yavrularım adına heyecanlanacağım gerçek bir alternatife yürekten bağlanacaktım.

gelecek bölümler: (başlıklar yeniden düzenlenebilir)

okulsuzluk- 5. bölüm: waldorf’ un hayatımıza girişi

okulsuzluk – 6. bölüm: alternatif arayışlar devam ediyor..

okulsuzluk – 7. bölüm : çocuklar okula gitmeseler, ne dersin?

okulsuzluk- 8. bölüm : okulsuz ilk iki yıl…

okulsuzluk – 9 bölüm: geriye dönüş yok…

okulsuzluk- 10. bölüm: okulsuz hayat için düzenlemeler ve ev hayatı…

okulsuzluk- 11. bölüm: yasal olarak “evde eğitim”

okulsuzluk- 12. bölüm: ya sonrası?

okulsuzluk- 13. bölüm: doğru bilinen yanlışlar ve sık sorulan sorular

HOŞGELDİNİZ

Toprak ve doğayla bütünleşmek, evde üretmek, çocuklarımızla okulsuzluğu öğrenmek ve yavaşlamak için çabalayan altı kişilik bir aileyiz. Ziyaret ettiğiniz için teşekkürler.