uzak diyarlarda,
paranın her şeyi satın alabildiği,
el emeğinin iyice değersizleştiği,
o günlerde;
sabırla beklemiş bebek.
bıkmadan her gün beklemiş.
güneşe ve gökyüzüne kavuşmayı,
kırlarda koşmayı,
gülmeyi, üzülmeyi,
yağmur suyunda ıslanmayı,
toprağa karışmayı,
elinden tutacak sıcak bir eli,
ve çoçuk kokularını,
hayal etmiş…
kimsenin halini hatrını sormadığı
o günlerde,
onu farkedecek
üzerini silkeleyip
haydi bakalım
oyuna hazır mısın?
diyecek bir arkadaş
hayal etmiş.
o gece,
bez bebek hiç uyumamış,
bir sağa bir sola dönmüş,
kulakları çınlamış durmuş.
sabah olunca,
onu çağıran sesi nihayet duymuş.
aynada kendine bakmış,
beğenmemiş.
tekrar bakmış,
bu sefer gülümsemiş.
ben bez bebeğim,
yüreğim sıcacık,
kalbim sevgi dolu,
hiç bir oyuncak benim gibi sevemez
demiş.
gözlerini kapatmış.
uzun bir yolculuğa çıkmış.
artık biliyormuş,
kavuşmaya az varmış…