bir sonbahar günü.

bir sonbahar günü.

o gün doğum günümmüş. üstümüzü berrak, bulutsuz, uçsuz bucaksız bir gökyüzü örtmüş. güneş usul usul parlamış. serin bir esintiye rağmen doğa ısınmış, sımsıcacık olmuş. yapraklar renkten renge boyanmış. rüzgarın dokunuşlarıyla dallarına daha fazla tutanamayan yaprakların yere düşüş çığlıkları sokakları sarmış. ağaçlar, bir yanı çıplak, diğer yanı renklerle bezenmiş dallarıyla bütün varlığını aşikar etmiş. yer, gök, ve arada biz…her an sonbahar olmuş.

en çok da ben.

bu dünyaya misafir oluşumun bilmem kaçıncı senesiymiş. aslında tek bir nefesi senelere bölmek, onu kategorize etmek pek anlamsızmış. yaşam bir dönüşümmüş, ve içimde var olan bilge kadının peşinden koşmakmış. o bilge kadın ne yaşta, ne baştaymış. hem çok yakınımda, hem çok uzakmış. ulaşmak hem çok kolay, hem çok zormuş.

o gün ona en yakın hissettiğim yere gidelim demişim. içten gelen bir ses neresi olduğunu kulağıma fısıldamış. içimde önce hiç olan, sonra yeşeren, sonra büyüyen ve sonra sonbahara dönüp sararan bozkırlara kavuşmak istemişim; o derin sessizliğe, o uçsuz bucaksızlığa , o kendin olmaya…

o gün, sonbaharda, bozkırlara kavuşur gibi olduğum gün, benim doğum günümmüş.

bu hafta…

bu hafta…

iz bırakanlar:::

-almila’nın odama bir ağaç istiyorum, lütfen alabilir miyiz? sorusu karşısında verdiğim kem, küm, nasıl olur ki? yanıtının ardından; ertesi gün, yol kenarına terkedilmiş olarak bulduğu ağacın ( hem de saksıda) bizlere tesadüflerin tesadüf değil, sadece saf ve iyi niyetle istemek olduğunu yeniden öğretmesi…
-doğumgünümde; ışıltılı, bulutsuz ve sonbahar renklerine bezenmiş o muhteşem günde, ailece yaptığımız yürüyüş.
-yürüyüş sonunda bera nın dereye düşmesi ve onu tepeden tırnağa ıslak görünce yaşadığım anlık akıl tutulması.
-yatak odamızdaki bütün mobilyamızı “sadeleşmek” adına satma kararımız ve bunun bir anda gerçeğe dönüşmesi… ve akabinde boş bir odada hissettiğim sonsuz ferahlık.
-eskicide öylesine bir anda karşıma çıkan ahşap koltuğu eve getirmemiz.
-tarihi bir trende, sonbaharı izlemek için yaptığımız kısa gezide havanın gerçekten soğuduğunun ilk defa farkına varmamız.
-almila nın üzüntülü anlarımda saçımı okşayarak beni teselli etmesi.
-yaklaşan don sebebiyle bahçedeki bütün sebzelerin turşu şişelerine ve buzluğa dolmasıyla, artik mutfakta da kendini iyice hissettiren kış günlerinin yaklaşan kokusu.
-sobanın yanmaya başlamasıyla eve yayılan huzur ve sıcaklık.
-evde sobanın ateşiyle oynayan çoçukların sayısının üçe çıkmasıyla herkesin anlayabileceği dilde (!) “ateşle oynama kuralları” yazmanın elzemliği.
-çoçuklara bayram için dikmeye söz verdiğim, fakat yetiştiremediğim, kocaman cepleri olan etekleri nihayet bitirmenin verdiği mutluluk.( model: purl soho gathered skirt for all ages)
-bera ya ablalarına eşlik etmesi için onların etekleriyle aynı renklerde diktiğim, ve ismini “üç dikdörtgen pantalonu” olarak değiştirdiğim ve neredeyse toplam bir saatte hazır olan şalvar pantalonların bebekler ve çoçuklar için icat edilmiş en rahat giysi olduğunu bir defa daha ilan etmem .
-çoçukların önce biraz kaygıyla karşıladıkları, at derslerini yeni bir çiftliğe kaydırma kararımızın, aslında uzun süredir verdiğimiz en iyi kararlardan biri olması. iyi, deneyimli ama sert mizaçlı, ve fazla disiplinli bir öğretmenin çoçuğa faydadan çok zarar getirebileceği inancımızın bu sayede biraz daha pekişmesi.
– “bu hafta pazara gidemedik, ev çiçeksiz nasıl olacak?” diye düşünürken yan komşumuzun bahçesinden topladığı çiçeklerle yaptığı buketi doğumgünüm için benimle paylaşma inceliği.
-hayatımızda gördüğümüz “en minik elmalı ( cevizden az küçük büyüklüğünde)” elma ağacını keşfettiğimiz andaki şaşkınlığımız.
-almila nın çoçuk müzesinde özgürlüğünü ilan ederek tek başına gezme kararı alması ve bizim bu isteğe “tamam” demek zorunda hissetmemiz.
– bera nın oyuncakları çok kısa süreli de olsa “mahsustan” oynatmaya başlaması ve bu ana her şahit olduğumda gözlerimin dolması.
-bennu nun, bahçesinde elma toplayan komşumuza “biraz ben de toplayabilir miyim?” sorusu uzerine , komşumuzun”elbette istediğin kadar toplayabilirsin” verdiği yanıtıyla onu dünyalar kadar mutlu etmesi…
-ve bir çoçuğun yüreğine dokunmanın sadece basit ve sıcak bir “evet” olduğunu yeniden farketmemiz..
-bera nın kafamız karıştığında sık kullandığımız “allah allah” ı, bizim ses tonumuzla her deyisimizde tekrar etmesi.
-mutfağımızda pişen bol tereyağlı ve ultra çıtır elmalı tartların daha fazlasını isteyen ev ahalisinin tartların ahçısıyla evde köşe kapmaca oynaması.
-ekim ayında ilk “kar”a merhaba deyişimiz.
-her gün güneşin dokunuşlarıyla farklı tonlara bürünen sonbaharı, onu yaşarken özlemem…

HOŞGELDİNİZ

Toprak ve doğayla bütünleşmek, evde üretmek, çocuklarımızla okulsuzluğu öğrenmek ve yavaşlamak için çabalayan altı kişilik bir aileyiz. Ziyaret ettiğiniz için teşekkürler.